Bitte geben Sie einen Grund für die Verwarnung an
Der Grund erscheint unter dem Beitrag.Bei einer weiteren Verwarnung wird das Mitglied automatisch gesperrt.
İBADET

İBADET
İbadet, Allah'a tâzim ve saygı göstermek ve O'nun verdiği nimetlere karşı şükran borcunu yerine getirmektir.
Niçin İbadet Ediyoruz
Bizi yoktan var eden ve yaşatan Allah'tır. Yüce Allah; Vücudumuzu, gören gözler, işiten kulaklar ve konuşan dil gibi mükemmel organlarla donattı. Diğer canlılardan farklı olarak bize akıl verdi ve varlıklar arasında seçkin bir duruma yükseltti. Bunlardan başka, yaşayabilmemiz için teneffüs ettiğimiz havadan, içtiğimiz suya kadar sayısız nimetler verdi.
Ayrıca bizi yalnız bırakmadı, Peygamberler ve kitaplar göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösterdi. Bütün bu iyiliklere karşılık Allah bizden kendisini tanımamızı ve ona ibadet etmemizi istemektedir. Şöyle bir düşünelim: Çok iyiliğini gördüğümüz bir büyüğümüze karşı saygı gösterir iyiliklerine teşekkür ederiz. Bize bir görev verse seve seve yaparız değil mi?
Öyle ise, bizi yoktan var eden ve sayılamayacak kadar nimetler veren Yüce Allah'a karşı teşekkür etmek ve emrettiği ibadetleri seve seve yapmak gerekmez mi?
Elbette gerekir.
Yaradılışımızın gayesi Allah'ı tanımak ve ona ibadet etmektir. İbadet görevlerini yaptığımız takdirde hem Allah'ın verdiği nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirmiş oluruz, hem de O'nun sevgisini kazanırız. Eğer biz Allah'a karşı ibadet vazifelerini yerine getirir, O'nun sevgisini kazanırsak, Allah, bize dünyadaki nimetlerinden çok daha fazlasını ahirette verecek ve bizi cennette sonsuz mutluluğa kavuşturacaktır.
İbadet Çeşitleri
İbadetler üç çeşittir:
1– Beden ile Yapılan İbadetler: Namaz kılmak, oruç tutmak gibi.
Beden ile yapılan ibadetleri her müslümanın kendisi yapması gerekir. Başkasını vekil etmesi caiz değildir. Bir kimse başkasının yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz.
2– Mal İle Yapılan İbadetler: Zekât vermek ve kurban kesmek gibi. Bir kimse mal ile yapılan ibadetlerde başkasını vekil edebilir.
3– Hem Mal, Hem de Beden İle Yapılan İbadet: Hac vazifesi böyle bir ibadettir. Parası olduğu halde hacca gidemiyecek derecede sakat, hasta ve çok yaşlı kimseler, kendi yerine bir başkasını bedel olarak hacca gönderebilir.
İbadetin Faydaları
Bedenimizin gerekli gıdalara ihtiyacı olduğu gibi rûhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Rûhun gıdası iman ve ibadetlerdir. İbadet, rûhumuzu yükseltir, bizi kötülüklerden sakındırır, ahlâkımızı olgunlaştırır, en değerli varlığımız olan imanımızı korur.
Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar olur. Böyle durumlarda insan ibadetle bunalımdan kurtulur. Çünkü insan ibadet sayesinde Allah'a yaklaşır. O'nun rahmetine sığınır ve huzura kavuşur. İbadetlerin, rûhumuza olduğu gibi bedenimize de birçok faydası vardır.
Namaz kılan insan abdest almak zorundadır. Abdest almak, günde birkaç defa temizlenmek demektir. Temizliğin ise sağlığımız için ne kadar yararlı olduğunu hepimiz biliriz.
Namaz kılarken yapılan belirli hareketlerin, oruçta sindirim sistemi ile bazı organların dinlenmesinin vücut sağlığına önemli faydalar sağladığı bir gerçektir. Zekât ibadetinin sosyal yardımlaşma yönünden topluma kazandırdığı birçok yararları vardır.
İman İle İbadet Arasındaki İlişki
Bir müslüman, dinin hükümlerini inkâr etmedikçe ve kalbinde iman bulunduğu sürece ibadet yapmasa bile dinden çıkmaz, kafir olmaz, yine müslümandır. Ancak, Allah'ın emri olan ibadet görevlerini yerine getirmediği için günah işlemiş ve cezayı hak etmiş olur.
İbadetler, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlar. Ahirette cezadan kurtulmamıza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur. Sade bir imanla yetinip ibadetleri terketmek imanın zayıflamasına ve giderek iman nurunun sönmesine sebep olur.
İbadet yapılmadığı takdirde, iman ışığı açıkta yanan lamba gibi korumasız kalır. Günün birinde sönebilir. İmanın yok olması, müslümanın cennetin anahtarını kaybetmesi demektir. Bu sebeple ibadetlerin, imanımızın korunmasında ve cennette sonsuz hayata kavuşmamızda çok önemli yeri vardır.
KELİME-İ ŞEHADET
İSLAMIN İLK ŞARTI: ŞEHADET
İslam'ın ilk esası, müslüman olmak için söylenmesi mecburi olan Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadettir.
Kelime-i Şehadet: "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu" cümlesidir. bu cümle "Ben şehadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur ve ben şehadet ederim ki Hz. Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür." manasına gelir.
Şehadet imanın gereği ve ibadetlerin kaynağıdır. Şahadet olmadan itikat, ibadet ve muamelat olmaz.
Şehadet insanda meydana gelen bilgi ve kesin inanıştır. Kişinin bildiği şeyleri haber vermek için söylediği sözdür. Bu cümleyi söyleyen kimse kalbiyle de tasdik etmişse mümin olur. Islamın diger şartları için müslüman olma keyfiyeti aranır. Şehadet söylemeyen bir kimseden namaz kılması, oruç tutup, zekat vermesi, yahut Hacca gitmesi istenemez. Bu ibadetler şehadeti kalbiyle tasdik etmeyen kimse için sadece yükün çoğalmasına ve azabın artmasına sebep olur.
NAMAZ NAMAZ NEDİR?
Namaz dinin direği, ibadetlerin en üstünüdür. Yüce Allah'a karşı en önemli ibadet görevimiz günde beş defa kıldığımız namazlarımızdır. Erginlik çağına gelen, akıllı her müslümana günde beş vakit namaz kılmak farzdır.
Namaz, bizi yaratan, yaşatan, sayısız nimetleri veren yüce Allah'a karşı bir kulluk görevimizdir.
Namaz kılanlar, Allah'ın emrini yerine getirmiş, kulluk borçlarını ödemiş ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış, dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmuş olurlar.
NAMAZIN ÇEŞİTLERİ
Namazın Farz, Vacib ve Nafile çeşitleri vardır.
1. Farz Namazlar: Beş vakit namaz ve cuma namazıdır.
2. Vacip Namazlar: Vitir ve bayram namazları, adanan na-mazlar, bozulan nafile namazların kazasıdır.
3. Nafile Namazlar: Farz ve vacip namazlardan başka kılınan diğer namazlardır.
NAMAZ VAKİTLERİ
Her işin belirli bir zamanı vardır. Günde beş defa kılınan farz namazların kılınması için yüce Allah belli vakitler tesbit etmiştir. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı günde beş defa kılınan namazların vakitleridir.
Sabah Namazının Vakti: Sabaha karşı tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin doğmasına kadar olan zamandır.
Öğle Namazının vakti : Güneş tam tepemize gelip, gölge, doğu tarafına uzanmaya başladığı vakitten itibaren -güneş tepe noktasında iken var olan gölge müstesna- herşeyin gölgesinin bir veya iki misli oluncaya kadar devam eden zamandır.
İkindi Namazının Vakti: Öğle namazı vaktinin bitiminden güneş batıncaya kadar olan zamandır.
Akşam Namazının Vakti: Güneş battıktan sonra başlayıp güneşin battığı yerde meydana gelen kızıllık kayboluncaya kadar olan zamandır.
Yatsı Namazının Vakti: Akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlayıp sabah namazının vakti girinceye kadar devam eden zamandır.
Vitir Namazının Vakti: Vitir namazının vakti de yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir namazı, yatsı kılındıktan sonra kılınır.
Cuma Namazının Vakti: Öğle namazının vaktidir.
Teravih Namazının Vakti: Yatsı namazının vaktidir.
Bayram Namazının Vakti: Bayram günleri sabahleyin güneşin doğuşundan yaklaşık 50 dakika geçtikten sonra başlayıp güneşin tepe noktasına gelmesine kadar devam eden zamandır.
Her namaz, kendi vakti girdikten sonra kılınır. Vakti girmeyen namaz kılınmaz. Her namazın kılınma vakti, kendi vakti girdikten sonra başlar, bir sonraki namazın giriş vaktine kadar devam eder. En iyisi her namazı vaktin ilk giriş zamanında kılmaktır.
Güneş doğarken, tepe noktasında iken, batarken hiç bir namaz kılınmaz.
Beş vakit namazın fazları ile sünnetlerinin kaçar rekat olduğu aşağıda gösterilmiştir.
NAMAZ REKATLERİ
NAMAZIN VAKTİ SÜNNET FARZDAN ÖNCE FARZ SÜNNET FARZDAN SONRA VİTİR TOPLAM
SABAH 2 2 - - 4
ÖĞLE 4 4 2 - 10
İKİNDİ 4 4 - - 8
AKŞAM - 3 2 - 5
YATSI 4 4 2 3 13
. Orucun Mahiyeti
Oruç, ikinci fecirden başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden nefsi kesmek demektir.
Oruç kelimesinin Arabçası, siyam ve savm'dır ki, nefsi tutmak ve engellemek manasınadır. "Siyam" sözü, Savm'ın çoğulu olarak da kullanılır Din deyiminde "Müftırat" (oruç bozucu) denilen şeylerden nefsi gerçekten veya hükmen yasaklamak bir imsak (oruç tutmak) tır. Yanılarak ve unutarak bir şey yeyip içildiği takdirde hükmen imsak bulunmuş olacağından oruç bozulmuş olmaz. Bu konu ileride açıklanacaktır.
İmsak sözünün karşıtı İftar'dır. Şöyle ki: Hiç oruç tutmamak bir iftar olduğu gibi, güneşin batışından sonra orucu açmak da bir iftardır. Oruçlu iken orucu bozacak bir şeyin yapılması da bir iftardır. İftar eden kimseye "Muftır" denildiği gibi, orucu bozan şeylerden her birine de "Muftır" denilir. Bunun çoğulu "Muftırat" dır.
Ramazan-ı Şerif ayına Şehr-i Sıyam (Oruç ayı) denir. Ramazan bayramına da, imsaka son verileceği için Îd-i Fıtır (İftar bayramı) denilir. Bayram anlamına gelen Îd'in çoğulu, A'yad'dır.
Ramazan orucu, Peygamberin hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılınmıştır. Bunun farziyeti kitab, sünnet ve icma ile sabittir. "Oruç size farz kılındı." (Bakara:183) âyet-i kerimesi bunu emretmektedir.
HACC'IN TARIFI VE ÖNEMI
HACC'IN LÛGAT MANASI; "Muazzam bir seye" gitmeyi kasdetmektir. Buradaki "Muazzam bir seye" kaydini Ibn-i Hümam meshûr dil alimi Imam-i Sikkit'ten naklederek beyan etmistir.(1) Islâmî Istilâhta; "Niyyet ederek ihrama girmek, Kâbe-i Muazzama'yi usûlü dairesinde tavaf etmek ve vakti mahsusunda vakfe yapmak gibi fiillere hac denir"(2) seklinde tarif olundugu gibi "Dînî rükünlerden bir rüknü edâ etmek için, Kâbe'ye gitmeyi kasdetmektir"(3) seklinde de tarif edilmistir.
Kur'an-i Kerim'de: "Süphesiz ki, âlemler için çok feyizli ve ayn-i hidayet olmak üzere konulan ilk ev (Ma'bed) elbette Mekke'de olandir. Orada apaçik alâmetler, Ibrahim'in makami vardir. Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur. O'na bir yol bulabilenlerin, beyti hacc (ve tavaf) etmeleri, Allah'in insanlar üzerindeki bir hakkidir. Kim küfrederse, süphesiz ki Allah onlardan müstagnidir"(4) hükmü beyan buyurulmustur. Hanefi fûkahasi bu Ayet-i Kerimeyi ve Resûl-i Ekrem (sav)'den gelen mütevatir haberleri esas alarak: "Hacc muhkem bir farzdir. Farziyyeti kat'i delillerle sabittir. Haccin farz oldugunu inkâr eden kâfir olur. Gücü yetenlere (Vücûbunun ve edâsinin sarti üzerinde bulunanlara) hayat boyu, sadece bir defa haccetmek farzdir"(5) hükmünde ittifak edilmistir.
Imam-i Kasani; Hacc sûresinde yer alan: (Hz. Ibrahim (as)'e hitaben) "Insanlar için hacci ilân et. Gerek yaya, gerek uzak yoldan arik develerin üstünde (süvari) olarak sana gelsinler"(6) seklindeki hükm-i ilâhiyi esas alarak "Buradaki "Insanlar için hacci ilân et!." hükmü, Allahû Teâla (cc)'nin insanlara hacci farz kildigini beyan buyur, manasinadir. Binaenaleyh Resûl-i Ekrem (sav)'den önce de, diger ümmetlere hacc ibadeti farz kilinmistir"(7) buyurmaktadir. Mâlûm oldugu üzere Mekke'de; Kâbe-i Muazzama'yi insâ eden Hz. Ibrahim (as) ve oglu Hz. Ismail (as)'dir. Ibn-i Abidin: "Sahih olan kavle göre hacc, dokuzuncu yilin sonlarinda farz kilinmistir. Onu farz kilan âyet: "Allah için beyti haccetmek insanlar üzerine borçtur" ayet-i kerimesidir. Bu ayet, heyetlerin geldigi dokuzuncu yilin sonunda inmistir"(8) hükmünü zikretmektedir.
Ibn-i Abbas (ra)'dan rivayet olunan bir hadisde: "Ibrahim (as) Kâbe'yi bina edip tamamladiktan sonra kendisine: "-Hacc için insanlari davet et" emri verildi. Ibrahim (as): "-Benim sesim onlara ulasmaz" dedi. AllahTeâla hazretleri: "-Sen davet et, sesini duyurmak bana aittir" buyurdu. Bunun üzerine Ibrahim (as): "-Ey insanlar!.. Beyt-i Atiki haccetmeniz size farz kilinmistir" diye nida etti. Bu sözü yerle gök arasinda bulunanlarin hepsi isitti. Görmüyor musunuz? Insanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar" denilmistir.(9)
Hanefi fûkahasi; haccin sebebinin "Beytullah" oldugu hususunda ittifak etmistir.(10) Ibn-i Abidin: "Sebebi beytullah'tir. Buna delil, ayette "Beytin hacci" diye izah edilmesidir. Zira esas olan, hükümleri sebeblerine izafe etmektir. Nitekim usûl-i fikih'ta izah edilmistir. Sebebi tekrarlanmayan bir vacip tekrarlanmaz. Bir de Müslim'in sahihinde su Hadis-i Serif vardir: "-Ey insanlar!.. Size hacc farz kilinmistir. Öyle ise haccedin!." Bir adam: "-Her sene mi ya Resûlullâh?" diye sordu, Resûlullâh (sav) sustu. Hatta adam sualini üç defa tekrarladi. Bunun üzerine Peygamber (sav): "-Evet desem size vacib olur. Siz de güç yetiremezsiniz" buyurdular. Nehir sahibi diyor ki: "Ayet tekrar lâzim gelmedigine istidlâl için yetiyorsa da -Zira emrin tekrara ihtimal yoktur- neyf neyfin muktezasi ile isbat etmek daha uygundur"(11) hükmünü zikretmektedir. Sahabe-i Kiram'dan bir zat Resûl-i Ekrem (sav)'e: "Ya Resûlullâh!.. Hacc her sene midir, yoksa bir kere midir?" diye sual tevcih ediyor. Resûl-i Ekrem (sav) cevaben: "-Hayir bir kere!.. Birden fazlasi nafile (Tatavvû)'dir"(12) buyurmuslardir. Malûm oldugu üzere; ibadetlerin bir kismi mâlî, bir kismi da bedenîdir. Hacc ise, hem malî, hem de bedenî bir ibadettir. Dolayisiyle iki nimet bir aradadir. Bir mükellefte hem zenginlik, hem de bedeni kudret gibi iki nimet bir araya gelmistir. Dolayisiyla haccini edâ etmek sûretiyle, bu iki nimete de sükretmis olur.(13) Haccin edâsi için gerekli sartlar, taguti güçler tarafindan ortadan kaldirilirsa; mü'minler hem mallariyla, hem de (sihhatli olduklari için) güçleriyle onlara karsi cihad ederler. Kat'iyyen Taguti güçlere boyun egmezler!..
Imam-i Azam Ebû Hanife (rh.a) ile Imam-i Yusuf (rh.a) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim hacc etmeyi murad ederse, hemen edâ etmeye gayret etsin"(14) Hadis-i Serifini esas alarak, vücûbunun ve edâsinin sartlari, üzerinde bulunan kimsenin derhal (fevri) bu ibadeti edâ etmesi gerektigini beyan etmislerdir.(15) Hac ibadetinin hayatta bir defa farz oldugunu esas alan Imam-i Muhammed (rh.a) "Hac ibadetinde ömür, namazdaki vakit gibidir. Her ne zaman gidilirse gidilsin "Edâ" denir, kaza denmez. Bu sebeble terahi (genislik) üzere farzdir"(16) buyurmaktadir. Feteva-i Hindiyye'de bu husus su sekilde izah olunmustur: "Imam-i Muhammed (rh.a)'e göre hacc; farz olduktan sonra diledigi zaman edâ etmek (terahi) üzeredir. Hacci farz olur-olmaz acele yapmak ise efdaldir. Hulâsada da böyledir. Buradaki ihtilâf, mükellefin selâmette kalacagina zann-i galibi oldugu zamana aittir. Fakat yaslilik veya hastalik sebebiyle, mükellefin zann-i galibi vefat edecegi noktasinda olursa, fevri olarak edâ etmesi gerektigi hususunda alimlerimiz icma etmislerdir. Cevheretü'n Neyyire'de de böyledir. Bu ihtilâfin günahkârlar için faydali oldugu asikârdir"(17) Imam-i Matûridi (rh.a): "Vakit kaydi bulunmayan her emr-i mutlak; amel noktasindan derhal edâ edilmeye (fevre) hamledilir. Itikad hususunda ise; fevre hamledilmez. Ancak "Fevr veya terahi hususunda muradi ilâhi ne ise, hak o'dur" diye itikad olunur"(18) hükmünü beyan etmektedir. Ölümün ne zaman gelip çatacagi bilinemiyecegi için, haccin vücûbunun ve edâsinin sartlarina haiz olan mükellefin, acele etmesi önemlidir. Esasen bunun efdal oldugu hususunda da ittifak vardir.
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her kim hacc yolunda ölürse, onun için her yil makbûl bir hacc yazilir"(19) buyurdugu bilinmektedir. Yine bir Hadis-i Serifte; mesrû hiçbir sebeb olmadan terkedenlerin durumu beyan buyurulmustur. Bu Hadis-i Serif sudur: "Her kim ki, kendisini beytûllah'a ulastiracak kadar binegi ve azigi (mali gücü) bulunur da hacci edâ etmezse, Yahudi ve Hristiyan olarak ölmesinde beis yoktur. Bunun sebebi sudur: Allahû Teâla (cc) kitabinda, beytûllahi ziyarete gücü yetenlerin onu haccetmesi, Allah'in insanlar üzerinde bir hakkidir" buyuruyor.(20)
Zekâtin Mahiyeti
Zekât lûgat deyiminde temizlik, bereket, çogalma, güzel övgü manalarini tasir. Din deyiminde ise; "Bir malin belli bir miktarini, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir kisim müslümanlara Yüce Allah'in rizasi için tamamen temlik etmek (mülkiyetine geçirmek)tir."
Zekât, kullarin kulluk görevindeki sadakatlerine delâlet eder. Bu yöndendir ki, zekâta "sadaka"da denmistir. Bununla beraber "sadaka" sözü, zekâttan daha kapsamli mana tasir. Vacibleri de, nafileleri de içine alir.
Zekât vermeye, "Tezkiye", zekât verene de "Müzekkî" denilir. Sahidler hakkinda yapilan övgüye de "Tezkiye" dendigi bilinmektedir.
Zekât vermek farzdir. Peygamberimizin hicretlerinin ikinci yilinda, oruçtan önce farz kilinmistir. Islâm'in sartlarindan birini teskil etmektedir. Belli miktarda bulunan nakid paralarin ve ticaret mallarinin üzerinden bir yil geçince, zekâtlarini geciktirmeden hemen vermek gerekir. Çünkü bu zekât mallarina yoksullarin hakki geçmis oluyor. Artik bu hakki özürsüz olarak geciktirmek caiz olmaz.
Diger bir görüse göre, zekâtin verilmesi geciktirmeli olarak farzdir. Sene sonunda hemen verilmesi gerekmez. Zekât borcu olan kimse, bunu hayatta bulundugu sürece ödeyebilir. Ödeyemeden ölürse, o zaman günahkâr olur. Fakat dogru olan birinci görüstür.
Zekâtin asikâre verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu sekilde verilmesi, baskalarina bir örnek olur ve tesvîk yerine geçer. Kendisi hakkinda, zekât vermiyor diye, kötü bir zanni da kaldirmis olur. Zekât bir farz oldugu için, bunun yerine getirilmesinde gösteris olmaz. Nafile olarak verilen sadakalarda ise, durum böyle degildir. Bunlarin gizli verilmesi ve gösteris yapilmasina engel olunmasi daha faziletlidir.
- Forum
- Fenerbahce
- Spor yazarlar kösesi
- Fenerbahce tarihi
- Fenerbahce baskanlari
- Fenerbahce Rekorlari
- Fenerbahce Sampiyonluklari
- Fenerbahce gol krallari
- S.S.Stad'i
- Basketbol Erkekler
- Basketbol Bayanlar
- Voleybol Erkekler
- Voleybol Bayanlar
- Fenerbahce Boks
- Fenerbahce Yüzme takimi
- Fenerbahce Kürek
- Fenerbahce Atletzm
- Masa Tenisi
- Fener Yelken
- Fenerbahce Dernekleri
- Dini bilgiler
- Dini bilgiler
- Kandiller ve bayramlar
- Mezhepler
- Peygamberler
- Namaz
- Spor siirleri
- Ülkem insani
- Mahalleden
- Doganin Güzellikleri
- Dünyanin 7.Harikasi
- Kategorie 1
- Hamburg
- Erzincan depremi 1939
- Erzincanda ermeni katliami
- Terzi baba
- karikatür
- Erzincan
- Erzincanli sanatcilar ve Hamburg Erzincan
- Hamburg ve Erzincandan Tanitimlar
- Erzincanli sanatcilar
- Tiyatro ve Sinema sanatcilari
- Cayirli
- Cennetpinar
- Erzincanli gazeteciler
- Siirler Ve alt forumda Sairler
- Ünlü sairler
- Siir nasil yazilir
- Ülkeler
- Gizli Forum
- Türk Cumhuriyetleri
- Osmanli padisahlari
- M.K.Atatürk
- Sikayet bildiri forumu
- özel OLURMU olur
- özel 2
- Sözde Sike Tapeleri
- Kumpas-Komplo
Jetzt anmelden!
Jetzt registrieren!