Kiracla dobra dobra

05.07.2007 21:38
avatar  saksu
#1
avatar



G.Saray için marş mı; yapmam, yapamam!
Yazar Administrator
Perşembe, 05 Temmuz 2007
Fenerbahçe’nin 100. yıl marşını hazırlayan Kıraç’la F.Bahçe aşkını, futbolu ve marşı nasıl hazırladığını konuştuk. Bir zamanlar gecenin üçünde Kadıköy’e maça giden sanatçı, bakın neler neler söylüyor…
Devletler, ideolojiler, askerî rejimler… Marşlarla coştururlar kalabalıkları. Daha bir sıklaştırırlar safları. Fenerbahçe Cumhuriyeti de bu geleneğin izinden hareketle 100. yılını kutladığı bu yılda birbirinden ünlü sanatçılara marşlar ve albümler hazırlattı. Sanatçı Kıraç’ın söz ve müziğini düzenlediği marş hepsinden bir adım öne çıktı. Coşkulu, duygulu, anlam yüklüydü. Üstelik kimseyi incitmiyordu. Milyonlarca F.Bahçeliyi de tam kalbinden yakalıyordu. Biz de Kıraç’ı yeni albümünün çıktığı ve konserden konsere koştuğu şu günlerde zar zor yakaladık. F.Bahçe marşı ve F.Bahçeliliği ekseninde koyu bir sohbete daldık. Her futbol sohbetinde olduğu gibi bunda da zaman nasıl geçti anlayamadık. Karşımızda bir dönem futbol oynayan, gecenin üçünde Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın yolunu tutan, Kasımpaşalı, dobra ve büyük bir aşkla F.Bahçe’ye bağlı bir ‘sanatçı’ bulduk.

İlk sorumuz bu aşk nasıl başladı oldu. Kıraç’ın cevabı birçok F.Bahçe taraftarının cevabı niteliğindeydi adeta: “Bu soru F.Bahçeliye sorulur mu ya hocam. Sen Fenerli değilsin galiba.” Ne herhangi bir futbolcuya hayranlık, ne bir maça gitme, ne akrabalarından etkilenme, ne öbürü ne beriki. O ‘kendimi bildim bileli Fenerliydim’ diyor. “Öyle heyecan olsun diye tutmadım bu takımı.”

Kıraç’ın çocukluğu K.Maraş’ta geçer. 1970’ler. Televizyon yok. Henüz okuma yazma bilmiyor, dolayısıyla gazete de okuyamıyor; ama F.Bahçeli oluyor. “Çocuğuz yani. K.Maraş’ta daha çok G.Saraylılar ağırlıkta. Bizim mahalle de G.Saraylı. Dayılarım G.Saraylı. Bizim mahallenin forması Sarı-Kırmızı. En çok sürtüştüğümüz mahallenin forması Sarı-Lacivert. İki mahalle maç yaptığı zaman ben rakibi tutuyordum, kimseye söylemeden. Sırf renkleri Sarı-Lacivert olduğu için. Benim gibi mantıklı adam bunu söyler mi? Ama bu başka bir şey. Demek ki yüz yıl içinde bir şeyler yayılmış. Nasıl anlatayım, artık bioenerji mi dersin, metafizik mi dersin. Ben hiçbir şeyden etkilenmeden F.Bahçeli oldum işte.”

Kıraç, soluk almadan devam ediyor anlaşılamadığını düşünerek. “F.Bahçe biraz daha aydınlıktır. G.Saraylı, Beşiktaşlı da olabilirsiniz. Belki şuna da denk geliyor benim gibilerin F.Bahçeli oluşu. 1960’ların sonu 70’lerin başı hep F.Bahçe hegemonyasıyla geçmiş. Türkiye’nin en güzel nostalji çağının yaşandığı yıllar. Hep özendiğimiz o yıllarda F.Bahçe gündemde. Sanat camiasıyla iç içe. Çekilen filmlerde hep F.Bahçe var. Kötü sezonlar da geçirdi F.Bahçe ama onlarda bile hep bir Türk filmi tadı vardı. Sırf futbol sevgisiyle anlatılamayacak olan bir sevgi bu. Başka bir şey. G.Saray, UEFA şampiyonu oldu. Ama o şampiyonluk etrafında büyüyemedi. Biz şampiyon olsaydık bugün Roberto Carlos’u değil Brezilya milli takımını transfer ederdik yani.”

KÜÇÜKKEN KONTROLSÜZ TARAFTARDIM

‘Küçükken fanatik, kontrolsüz taraftar olduğum anlar vardı’ diyor Kıraç. Kasımpaşa tribün çocuğu olduğunu övünür bir üslupla dile getiriyor. 1. Lig’e çıkan Kasımpaşa’yı kutlamayı da ihmal etmiyor. İlk gençlik yıllarındaki fanatizmin büyüyünce yerini mantığa terk ettiğini ve doğrusunun bu olduğunu vurguluyor: “Fanatizmin ne olduğunu bilirim. Çok normal insanların stadyumda nasıl canavarlaştığını da… Özel hayatta mutlu değilsiniz, istediğinizi yapamıyorsunuz, eğitim yok, sevdiğiniz kızı alamıyorsunuz, daha bir sürü problem yumağı içinde maça geliyorsunuz. Orası adeta sizin için haklı bir arena oluyor. O topluluk sanki dünyaya olan nefretini orada kusuyor. Ama aslında böyle bir şey yok. Bu çok yanlış. Kötü tezahüratlar futbolculara hiçbir şey sağlamıyor. Bunları anlayınca düşüncelerim tamamen değişti. Böyle olmamalı tribünler. Futbolcular gerçekten çok genç insanlar. Düşünün benden 15 yaş küçük çocuklar futbol oynuyor. O fanatikler ne yaptığını bilmiyor. İşin tuhafı medya da ne yaptığını bilmiyor. O kadar ağır baskı var ki o çocukların üzerinde. Normal bir insanın F.Bahçe stadında top oynaması çok zor. Hele hasbelkader gol yediğinizi düşünün, hele o maç G.Saray maçıysa, 60 bin kişinin baskısına dayanmak, çok kolay bir şey değil inanın. Ben seyirciye alışkın insanım, 100 bin kişiye konser verdim. Üstelik gençliğimde lisanslı futbol da oynadım. Ama o statta, o ortamda 10 tane penaltı attırsalar inanın hiçbirini gol yapamam yani. Bunu çocukları görünce anlıyorsunuz. Onlar kazanmak istemiyorlar mı yani. Hem tuttukları takım F.Bahçe. Ama fanatik bazen onların bilinçli bir şekilde oynamadığını düşünür. Ama öyle değil. Medyaya bakıyorum, orada da bazı tribündeki taraftarlar gibi insanlar var. Eleştiriler fanatizm boyutunda.”

Kıraç, Okmeydanı Fetihspor’da top oynadığını belirtiyor. Yıldızlardan başlayıp 14-16 yaş arası gençlere kadar stoper mevkiinde top koşturmuş. Yeşil çimen pek görememiş. Bırakmasının sebebini, “Demek ki içimizde o kadar aşk yoktu.” diye açıklıyor. Olsa da imkânlar yoktu. Üstelik krampon alacak parası da. “Çamurların içinde oynamaktan bıktık be hocam.” diyor. “Soğukta don don. Oradan galip gelenler iyi futbolcu oluyor herhalde. Fena oynamıyordum ama. Şimdi sıfır, iki dakika bile koşamam.”

Kıraç bugün ülkenin en iyi sanatçılarından biri. Peki bugün bir şarkıcı değil de futbolcu olsaydım dediği olmuş muydu? “O dönem için futbolcu olmayı çok istedim ama bu futbolculuk şarkıcılıkla kıyaslanamaz. Şarkıcılık çok başka bir şey. Çok duygulu ve daha tatmin edici. Daha güzel bir şey yani.” Sonra sözü futbolcuların kendilerini yetiştirmesine getiriyor. “Dünyada çok bilgili oyuncular var. Sokrates mesela. Brezilyalı. Adı Sokrates zaten (gülüyor). Çok bilgili bir futbolcuydu, hatırladığım kadarıyla. Klinsman, Romario bunlar aynı zamanda kendilerini çok iyi yetiştirmiş oyuncular. Bizimkiler de böyle olmalı. Ben F.Bahçe’de oyuncuların gelişmesini sağlayacak bir yapının oluşturulduğunu görüyorum. Mesela Tuncay konuşurken, birçok spor yazarından ve yöneticiden daha olgun. O strese rağmen. Sadece topa iyi vurmakla olmaz bu iş.” Kıraç futbolculara bu anlamda kızarken ‘aslında sanatçıların da pek örnek alınacak durumları yok yani’ diyerek kendi meslektaşlarına da gönderme yapıyor.

Genç sanatçı, F.Bahçe’nin gözle görülür bir şekilde rakipleriyle arayı açtığı ama futbol başarısı olarak öyle aman aman bir başarıya henüz ulaşamadığı görüşünde. “Mesela 4 sene üst üste şampiyon olamadık.” diyerek düşüncelerini pekiştiriyor. Binlerce F.Bahçe taraftarı gibi Kıraç da kombine kart sahibi. Bu sene F.Bahçe’nin neredeyse her maçına gitmiş. “Loca peşindeyiz. Ama locaların hepsi dolu. Kimse bırakmadığı için alamıyoruz.” diye hayıflanıyor gülerek.

Onun gözüyle bu seneki takım nasıldı? Keyifle izlediği, üzüldüğü maçlar hangileriydi? “Şimdi F.Bahçeliler kızmasın ama bir şey söyleyeceğim. Ben F.Bahçeliyim. F.Bahçe iyi oynuyor diye F.Bahçeli olmadım ya da kötü oynuyor diye bırakacak değilim. F.Bahçe açıkçası çok enteresan bir takım. G.Saray’a son yıllarda üstünlüğü var. Farklı galibiyetler alıyor ama F.Bahçe’nin istikrarlı futbol oynadığı dönem çok az. Ben kendimi bildim bileli bu böyle. Parreira dönemini hatırlıyorum, takımda santrafor sadece Bülent Uygun vardı. Başka kimse yok. O sene istikrarlı oynadık. Bir de 103 gol attığımız sezon. Başka istikrarlı futbol oynadığımız dönem hatırlamıyorum. Belki de yapısına aykırıydı bu. Bu sene de öyleydi. Yüreğimiz hep hop hop maç izledik. Çok maçımız 2-0’dan 2-2 oldu. Tribünde takımı izliyoruz, seyirciyiz, biliyoruz burada bir şey olacak. Böyle bir şey olabilir mi normalde? F.Bahçe evinde 2-0 önde ama biz bu maç 4-5’e gider diyemiyoruz yani. Her maç stres içindeydi. Her an her şey olabilir. Trabzon maçında millet bir garip oldu. Futbolcular bile tokat yemiş gibiydiler yani.”

Kıraç da takımın bu sene şampiyon olmaması için engellemelere uğradığını düşünenlerden. “F.Bahçe çok sevildiği halde nedense işler onun lehine yürümedi. Diğer kulüpler, federasyon engellemeye çalıştı. Burada F.Bahçe taraftarlığı yapmıyorum. Herkes biliyor zaten. Pek istenmedi şampiyonluğumuz. Aziz Yıldırım hep diyor federasyonun benle problemi varsa benle halletsin, F.Bahçe’yi işin içine karıştırmasın diye. F.Bahçe aleyhinde kötü bir enerji oldu. Birileri diyor ki o zaman bu F.Bahçe’nin suçu. Böyle bir şey yok. Ben buna katılmıyorum.”

Aziz Yıldırım’a yapılan eleştirileri de haksız buluyor. Hatta onu antipatik bulanları anlamıyor. “İnanılmaz sempatik bence, Ali Şen’den daha sempatik bence. Onu antipatik hale sokma çabaları var. O kimsenin sahip olamadıklarını F.Bahçe’ye kazandırdığı için antipatik! F.Bahçe’nin başında dünya kadar iş yapıyor. Hakikaten gecesini gündüzüne katıyor. Bu adamı küstürmenin, yormanın kime ne faydası var? Yok maç satın aldı deniyor. Bilmem ne deniyor. Alsa bu kadar strese girer miydik bu sene. Geçen sene şampiyonluğu kaçırır mıydık?”

ŞAMPİYONLUK MARŞI TAÇLANDIRDI

Yıldırım’ın F.Bahçe’yi ötekileştirdiğine dair düşüncelere katılmıyor. F.Bahçe’nin Türk futboluna abi olmak gibi bir misyonunun bulunmadığının da altını çiziyor: “Tek başınıza bırakılırsanız öteki gibi algılanırsınız. Aziz Yıldırım orayı F.Bahçe’nin çıkarları için yönetiyor. O bir F.Bahçe taraftarı. Amerika’dan transfer edilen holding CEO’su değil.”

Söyleşi devam ederken Kıraç’ın menajeri araya giriyor. Bir an önce röportajı bitirmemiz gerektiğini çünkü sanatçının bir radyo programına yetişeceğini söylüyor. Lafın uzaması bizim kabahatimiz değil. Futbolun kabahati. Son bölümde F.Bahçe’nin 100. yılı için hazırladığı marşı konuşuyoruz. O F.Bahçe’nin 100. yılında kulübün tarihine geçen bir çalışmaya imza attığı için ve kendisine bu imkân tanındığı için oldukça gururlu. “Aziz Yıldırım aradı. Böyle bir çalışma yapıp yapamayacağımı sordu. Ben de onur duyarım dedim. Zaten kafamda hep F.Bahçe için bir çalışmaya imza atmak vardı.” Yaptığı çalışmayı insanlar çok sevdi. F.Bahçe şampiyon oldu. Marş şampiyonlukla bütünleşti. Kıraç bu durumdan gayet memnun ama şampiyon olmasalardı yaptığı marşın bu kadar etkili olmayacağını düşünüyor. “Ben bile niye yaptım bunu diyebilirdim. Şampiyonlukla ödüllendirilmiş oldu.”

Rakip takımları tutan hayranlarından tepki beklemiyor. Çünkü ‘sonuçta herkes bir takım tutuyor’ diyor. Yaptığı marşta kimseyi rencide etmemeye çok dikkat ettiğini belirtiyor. “Örnek bir marş olsun istedim. Zordur bu; hem taraftar sevecek, hem sözleri güzel olacak, hem müzik kalitesi yüksek olacak, bunların hepsinin yanında çoğu insanı memnun edecek. Zor oldu yani. Bir de benim için konu oldukça duygusal. Profesyonel olamadım bu çalışmayı yaparken. Olsaydım da böyle bir şey çıkmazdı herhalde.”

Kıraç, sözleri yazarken hiç kimseyle fikir alışverişinde bulunmadığını, geceleri kendisinin kapandığını, sürekli bu çalışmada ben ne anlatmalıyım diye kendi kendisine sorduğunu kaydediyor. “Bu basit bir futbol sevgisi değil. Başka bir şey. O anı, aşk anını, aşktır yani bu. Aşk marşı oldu. Tamamen sevgiyle üretilen bir şey.” Peki yapıp çöpe attığı, beğenmediği besteler olmuş muydu? “Üç tane daha yaptım. Onların hiçbirini kullanmadım. Beğenmedim. Burada kristalize bir şey yapmak lazımdı. Yaşaması, daha sonraki nesiller tarafından sevilmesi, hatırlanması için. Çok saf bir şey olması lazımdı. Hiç antipatik olmaması lazımdı (gülüyor). Burada sanat yapıyorsunuz. Sanırım öyle de oldu. G.Saraylı arkadaşlarım da beğendi.”

Can alıcı soruyu sonlara saklıyoruz. G.Saray yönetiminden bizim kulübümüz için de bir marş yapar mısın diye bir talep gelse… “G.Saray, yapmam, yapamam yani. Böyle bir şey yapamam. Duyguyu veremem. Etik de olmaz. Profesyonelce de yaklaşamam olaya. Mümkün değil yani. İşin doğrusu bu. G.Saraylı arkadaşlarımız var. Onlar yapabilirler. Bir tane Kıraç yok ki memlekette, sadece bu işin üstesinden gelecek.”

F.Bahçe için başkaları da marşlar, şarkılar yaptı. Ama en çok Kıraç’ınki tutuldu. Sebebi neydi? Kıraç bunun sebebini ben söyleyemem diyor. Sonra da diğer arkadaşlarının yaptığı çalışmaların da iyi olduğunu belirtiyor. Ama asıl gerçeği de “Ben Kasımpaşalıyım hocam. Dikkat et. Gecenin üçünde maça giderdik. Gecenin üçünde maça gitmekle, süslü kombinelerde oturmak arasında fark olmalı yani. Diyeceksin ki şimdi kombinen var. Hak ettiğim için var. Zamanında çok dondum o statta.”

KIRAÇ’IN 100. YIL MARŞI

Sen bir nefes aldığım her an
Sen bir özlem içinde hep buram buram
Kimse anlamaz bende aşkını
Sen bir çocuk gülen yerinde durmayan
Aşkınla coşkunla sen çok yaşa
Yükseliyor bayrağın arşa
Aşkınla coşkunla sen çok yaşa
Yazdık büyük ismini dağa taşa
Yüz yıl önce doğdu şanlı efsane
Yüz yaşında mutlu ol Fenerbahçe
Kalbim senin, seninle çarpıyor
Bir tek seninle gülüp senle ağlıyor
Sen gönlümün eşsiz aşkısın
Her yerde her zaman yanıp parıldıyor


HALKIN ANLAYACAĞI ŞARKILAR YAPMAK SANATÇIYI KÜÇÜLTMEZ

- Hayata dair, insanı merkeze alan çalışmalara imza atıyorsun. Her eserinde insan kendinden bir şeyler bulabiliyor. Bunu nasıl başarıyorsun?

Teşekkür ederim bu düşüncelerin için. Bu halkın içinden çıktım. Halkımı çok seviyorum. Halkımı benden daha fazla eleştiren de yoktur. Eleştiririm, kızarım. Ama seviyorum. Bu ülkede yaşamak hoşuma gidiyor. Bu kültürde doğmuş olmaktan dolayı kendimi acayip şanslı hissediyorum. Bir diyalog kurmam lazım. Her konuda aynı düşünmüyorum halkımla. Ama seviyorum. Onları sevdiğim için onlarla bir şeyler paylaşmam lazım. Hepimizin birlikte olduğu bir şey yani. Bugün Gülpembe vardır Barış Manço’nun, ‘bizizdir’ o. ‘Biz’. O şarkının her yerinde biz vardır. Sırf Barış Manço yoktur orda. Yaptığım bir şarkıda sadece Kıraç varsa bu şarkının hiçbir manası yok. Halkın anlayacağı şarkılar yapmak sanatçıyı küçültmez. Ama halkın istediği her şeyi yaparsanız küçülebilirsiniz. Halkın anlayışını geliştirecek şeyler yapmak lazım. Çok zeki olsam bu zekamı halkımla paylaşamıyorsam hiçbir şeye yaramaz bu. Müziğim karışıktır. Şarkılarımı söylemek zordur. Ama parçaları dinlerken halkla diyalog kurmaya çalıştığımı görürsünüz. Paylaşmak için yapıyorum bu şarkıları.
Favori olarak ekle (0) | Bu yazıyı web sayfanızda alıntılayın | Görüntüleme sayısı: 18




 Antworten

 Beitrag melden
Bereits Mitglied?
Jetzt anmelden!
Mitglied werden?
Jetzt registrieren!